01:06
0
İslam Dininin önde gelen şahsiyetlerinden Hazreti Ömer, geçtiği yollarda halkın yürümesini zorlaştıran taşları, dikenleri dışarıya atarak yürümeyi âdet edinmişti. Bir gün yine yolda giderken gözüne çarpan bir taşa ayağıyla vurdu. Taş, karşıdan gelmekte olan bir adamın ayağına çarptı. Aradan bir sene gibi uzun zaman geçmişti. Hazreti Ömer, yine aynı yolda yürürken, ayağına taş değen adamla karşılaştı. Hemen cebinden bir miktar para çıkarıp, "Buyur bunu harçlık yap" dedi. Heyecanlanan adam: "Harçlığım var, ya Emirel Mü’minin" dedi. 

"Buna rağmen kabul etmeni istiyorum" diyen Halife, şöyle devam etti: "Geçen sene bu yolda taşları ayıklarken, ayağımla vurduğum bir taş, yuvarlanıp senin ayağına değmiş; ben de halkımdan birinin ayağını incittiğim için üzüntüye kapılmıştım. Alır da hakkını helal edersen, beni bir senedir hissettiğim üzüntüden kurtarmış olacaksın!" Bu olay, o günkü yöneticiden bir misal. 

Bir de o günkü halktan bir misal arz edelim. Sahabeden Hazreti Ebu Zer, komşusunun karnı açken Müslüman’ın kendi evinde tok olarak uyuyamayacağını söylüyor; elinde imkanı olanların ihtiyaç içinde inleyen kardeşlerine yardım etmedikçe evlerinde uyumalarının caiz olmadığını ifade ediyordu. Onun bu iddiasında ne kadar samimi olduğunu anlamak için, bir akşam kendisine bir kese dolusu para gönderip hediye olarak kabul etmesini istediler.

Ebu Zer parayı ne yapıyor?


Ebu Zer, bu parayı kendisinden daha fakir olanlara vermek gerektiğini söyleyince, parayı getiren köle, "Bunu sana kabul ettirebilirsem benim hürriyetime kavuşacağım sözü verildi" diyerek parayı kabul ettirdi. O gecenin sabahında ise köle erkenden gelerek: 

- Size akşam getirdiğim parayı yanlış adrese getirmişim. Başkasına vermem gerekmiş; parayı geri istiyorlar, deyince Ebu Zer’in buna cevabı şöyle oldu: 

- "Ben komşularımın ihtiyaç içinde inledikleri sırada evinde bol para ile uyumamın caiz olmayacağına inandığım için, verdiğin parayı eve götürmeden hemen yoksul ailelere dağıttım, ondan sonra gelip evimde uyudum. Şu anda sana iade edecek para yoktur" karşılığını verdi. 

İşte bu da o günkü halktan bir misal! Şimdi biraz daha beriye, hicretin yetmişinci senelerine doğru geliyor, Emevi-Abbasi çekişmeleri sırasında halkın birbiriyle uğraşmaya başladığı günlere bakıyoruz. Zulmüyle şöhret yapmış Haccac-ı Zalim olanca katılığıyla halka zulmünü sürdürüyordu. İşte bu sıralarda kendisine halktan gelen teklif şöyle oldu: 

- "Sen Hazreti Ömer’in halkına karşı gösterdiği şefkatli tavrını biliyorsun. Ne olur, biraz da ona benze. Onun gibi davran bize. O, halkının kazara ayağına bir taş dokundurmasından bile üzüntüye kapılıyor; bir sene sonra da olsa, helallik diliyordu!" Bakın Haccac’ın bu isteğe tarihî cevabı nasıl oluyor:

Siz, Ebu Zer olun!


Ömer’in zamanında Ebu Zer gibi de halkı vardı. Siz Ebu Zer gibi birbirini düşünen, kaynaşan halk olun, ben de Ömer gibi sizi düşünen adil yönetici olayım. Siz Ebu Zer gibi halk olmuyorsunuz, ama benden Ömer gibi yöneticilik yapmamı istiyorsunuz. Allah kötülük düşünen insanlara iyi yönetici göndermez, iyilik düşünen insanlara da kötü yönetici vermez. 

Halk neye layık halde ise yönetici de ona münasip şekilde gelir. Bunu böyle bilin. Kendinizi iyi yöneticiye layık hale getirmeye bakın!". Bu örnekleri okuyunca eminiz ki aklınıza hemen Efendimiz’in "Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz" hadisi gelmiştir. Halkın keyfiyetin ne ise, baştaki idarecilerin keyfiyeti de öyle olur. Halkı bir kaynak olarak kabul edeceksek, baştakiler de o kaynağın mahsulü olurlar. 

Nasıl ki, bir fizik, kimya, matematik gibi ilimlerin kendine göre değişmeyen birtakım kanunları varsa, sosyal hayatın da kendine göre prensipleri vardır ve bunlar kıyamete kadar da değişmeyecektir. İnsanlar, şerre, kötülüğe, hayasızlığa, her türlü ahlaksızlığa yol veriyor, bağırlarında kötülüklerin barınmasına açık yaşıyorlarsa, o insanları kötüler ve ehliyetsiz kimseler idare edecektir. Tam tersi halk, sağlamsa başta idareciler de sağlam olurlar. Bu, Cenab-ı Hakk’ın değişmeyen bir kanunudur.

0 yorum:

Yorum Gönder