Cihadın tanımı, delaleti ve güzellikleri
Lügatta cihad, düşmanla savaşmak,
söz ve fiili olarak tüm güç ve kuvveti ortaya koymaktır.[25]Allah
yolunda cihad etti veya bir işte ictihad etti demek, amaca ulaşmak veya o
çalışmanın nihayetine varmak için tüm güç ve kuvvetini sarf etmektir.Cihad: Çaba
sarfetmek veya vuruşmaktır. Ancak, hak yolunda savaşmaya tahsis olmuş bir
kelimedir.[26]Cihadın
tanımında tüm lügat kitapları bu yolu izlemiştir. Dolayısıyla fazla nakil
yapmaya gerek yoktur.
Kur'an
ve Sünnette Cihadın Delaleti:
Cihad, güç ve kuvvetin tümünü
harcamaktır. Allah'a davette muhatabın durumunun gerektirdiği -beyan ve hüccet
gibi- sabır ve meşakkatlere tahammül etmektir. Malı harcamaktır. Yahut kılıç ve
dille veya kendisiyle cihad edilebilecek her şeyle, her zaman ve her yerde
savaşmaktır. Tüm bunlar Kur'an ve Sünnet'te en güzel şekliyle açıklanmıştır.
Allah (cc.) şöyle buyuruyor:Allah yolunda hakkıyla cihad edin." (Hac: 22/78) Bu ayette Allah (cc.)
kendisiyle cihad edilecek şeyleri mübhem bırakmış ki, tüm cihad aletlerini
kapsasın. Allah (cc.) başka bir yerde şöyle buyuruyor: "Ounla oniara karşı büyük
bir cihadla cihad et. (Furkan: 25/52)Onunla"dan kasıt Kur'an'dır.Sünnete
gelince, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:Mallarınız, canlarınız ve
dillerinizle müşriklerle savaşınız.[27]Buradan
hareketle seri anlamıyla cihad, kimi ilim ehlinin anladığı "sadece savaş"
anlamından çok daha genel ve kapsamlıdır. Öyle ki, söz konusu alimlerin bu
anlayışından dolayı bazı müsteşrikler İslam'a dil uzatmış ve İslam'a
saldırmışlardır. Halbuki savaşmak cihadın bir bölümüdür. Bu da tedavi için
dağlama cinsinden ancak zaruret halinde ve ihtiyaç duyulduğunda kullanılır.
Bunun en büyük delili Ra-sulullah'm (s.a.v.) ordu veya seriyye komutanına
yaptığı şu Öğütlerdir:Düşmanın olan müşriklerle karşılaştığında onları üç şeye
davet et. Bunlardan hangisi kabul etseler, sen de onlardan onu kabul et ve
onlardan el çek. Şayet onlar hiçbirini kabul etmezse o zaman Allah'tan yardım
dile ve onlarla savaş.[28]Bu
nebevi tavsiyeden anlıyoruz ki, kafirleri delil ve hüccetle Allah'a (cc.) davet
etmek her zaman kılıç ve mızraktan önce olmuştur.Burdan hareketle, savaşmak
İslam düşmanlarının lanse ettikleri gibi bir vahşet, barbarlık ve ahmaklık
değil, akıllı insanların nazarında güzel bir haslettir. Onlar cihadın fert ve
toplumun ilacı olduğunu anlamıyorlar. Bireyi küfür hastalığından İslam'ın
sıhhat ve afiyetine çıkararak tedavi eder. İnsanlığı yok edici, parçalayıcı
hastalık şüphesiz küfürdür. Bunun tam ve mükemmel ilacı da İslam'ın ta
kendisidir.Toplumu da, ondaki fesad maddesini kopararak ve toplumdaki zulümü
kaldırarak tedavilerin çoğalmasını sağlamak onları güçlendirmektir. Kafirlerse
yeryüzündeki fesadın kökü, zulmün kaynağı, yeryüzündeki sakinlerinden güvenin,
mutlululuğun kalkmasmdaki en büyük sebeptirler. Dolayısıyla İslam toplumu,
onları ortadan kaldırmadan, güçlerini kırmadan Allah'ın şiarlarını Allah'ın
toprağında ikame edemezler. İnsanlık toplumunda kafirin misali insan vücudunda
bir organın hastalığa yakalanması gibidir. Bu organın tedavisi merhem yağı veya
ateş dağlamasıyla mümkünse bu yapılır. Dolayısıyla başka organlara da geçmemiş
olur. Hastalığın başka organlara sıçramasından korkulursa diğer organlara
muhafaza etmek amacıyla bu hastalıklı or7 gani ortadan kaldırmak / kesmek (bu
kesme işlemi hastaya çok eziyet verse de) gerekir. Bu eylem akıllıca, güzel,
hatta gereklidir. Bu durumda hiç kimse şunu iddia edemez: "Efendim bu, tedavide
katılıktır, muamelede sertliktir, taş kalbliliktir" veya "hastaya karşı doktor
tarafından bir merhametsizliktir" diyemez. İslam'da savaşın durumu da budur. .
Bunu eleştirenlerin aynı zamanda bu tıptaki tedavi yöntemini de eleştirmeleri
gerekir.Ebu Abdullah Muhammed b. Abdurrahman el-Buhari(r.a) şöyle der:Cihad
başkasında olan anlamından dolayı güzeldir. Çünki cihadda Allah'ın düşmanlarım
ezmek ve İslam kelimesini yüceltmek söz konusudur. Kafirin küfrünü -ki bu
eşyaların en kötüsüdür- terketmeye zorlayıp, en güzel olan îs-lam'a dönmesini
sağlar. Savaşın kendisinde kafirleri yermek ve şehitleri övmek varsa da
temelinde bu, insanlık yapısını bozuyor. Onun bünyesinde ıslah, ihya ve yüceltme
var. Islah olması sonuç itibariyledir. Çünkü işler sonuçlarına göre
değerlendirilir. Hacamat (kan aldırma) gibi. Şekil itibariyle ifsattır, ancak
verdiği sonuç itibariyle ıslahtır. Sonra savaş; İslam ehlinden kafirlerin
şerrini def etmek içindir. Kafirler Allah'ın dininin baş düşmanlarıdırlar.
Bunların şerrini savaşsız defetmek mümkünse savaşa hemen el uzatılmaz. Bu
mümkün değilse, savaşa girilir.[29]İşte
İslam'da cihad budur. İlk müslümanlar cihadı böyle anlamışlar ve onu hakkıyla
yerine getirmişler. Onlar kendi aralarında cihadın savunma mı, saldırı mı
olduğunu tartışmamışlar...!
Cihad
Ne Saldırıdır Ne De Savunma:
Cihadı saldırı veya savunma
şeklinde nitelemek doğru değildir. Çünkü bu iki kelime İslam düşmanları
tarafından ithal edilmiştir. Bu iki kavramın anlamı cihadın anlamına zıttır.
Saldırı, sözlükte başkasının haberi olmadan gafilken onun üzerine varmaktır.[30]Saldırıdan
kastettikleri, bir devletin haksız yere bir baş-ka devlete saldırmasıdır.
Rusya'nın daha önce Çekoslovakya ve sonra da Afganistan'a saldırısı gibi. Bu,
İslam'ın yasakladığı bir şeydir. Dolayısıyla müslümanlara bu farz değildir.
Müşriklerin saldırı anlayışı işte budur.Savunma ise; bir devletin kendisine
saldıracak olanlara kendini savunmasıyla sınırlıdır. Herhangi bir devlet ona
saldırmaz ve sınırlarına saygılı olursa bu devlet onun en yakın dos-tu olur.
Bunun ötesinde o devletin kafir veya mümin olması onları ilgilendirmez. Halbuki
bu, İslam'ın evrenselliğine aykırı-dır. Çünkü İslam, Allah'ın dinidir. Onun
bayrağını dünyanın dört bir yanına -ki dünya da Allah'ın toprağıdır- yaymak onun
hakkıdır. Bu yayma işlemi ya barışçı yollarla olur (her şeyden önce yapılması
gereken budur) veya teslim olmalarıyla sağlanır. Şöyle ki, aşağılanmış olarak
cizyeyi verir ve hükmüne boyun eğerler. Onlar akidelerini tercih edip ona
bağlandıkça akidelerinde serbest bırakılırlar. İslam hiç kimseyi akidesini
kabul etmesi için zorlamaz:Dinde zorlama yoktur. Hak yol, batıl yoldan
ayrılmıştır. Kim tağutu inkar eder, Allah'a inanırsa, kopması mümkün olmayan
en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah, hakkıyla işiten, hakkıya bilendir.(Bakara:
2/256)Müsteşriklerin cihadın anlamında hata etmelerinde ya da yanıltmalarında
garipsenecek bir durum yoktur. Asıl garipsenen şey onları taklid eden, İslam'ı
onlar gibi algılayan, onların bakış açısıyla bakan ve geçmişte ve halen cihadın
ib-tidai değil de savunma olduğunu yazan İslamcı yazarların tavrıdır. Bundan da
daha garibi, Kur'an'dan bazı ayetleri getirip taşımadıkları anlamlan onlara
yüklemeleridir. Şehid Seyyid Kutub'un bu insanlar hakkındaki sözleri oldukça
isabetlidir:Kur'an ayetlerini bu dinin cihaddaki medoduna delil getirip cihadın
geçirdiği merhaleleri gözetmeyenler. Bu metodun geçirdiği merhalelerin
tabiatını her merhale ile ilgili değişik naslarm ilişkisini idrak
edemeyenler.Evet bunu yapanlar büyük bir hata işliyorlar. Bu dinin metodunu
saptırıcı nitelikte karıştırıyorlar. Naslara taşımadıkları nihai kaide ve
prensipleri yüklüyorlar. Her nassi bu dindeki son kaideymiş gibi algılıyorlar.
Ve onlar isimlerinden başka nitelikleri kalmayan darmadağınık müslümanlarm
ümitsiz realitelerinin baskısı altında kalmış kişilerdir- İslam'ın ancak
savunma için cihad ettiğini söylerler. Onlar bu dini metodundan uzaklaştırarak
bu dine güzellik kattıklarını sanırlar.[31]Yazılanlardan
anladın ki cihad genel anlamıyla ibtidaidir, başka da değil. Rasulullah'a
(s.a.v) Kur'an öğretildikten sonra, inen surenin cihadı ilan etmiş olması konuyu
daha da netleştirir:
"Ey elbisesine bürünen! Kalk ve
uyar."(Müddesir: 74/1-2)Onunla kendilerine karşı büyük bir cihadla cihad
et."
(Furkan: 25/52)Dikkat edilmesi gereken husus -savunmacı kardeşler kulak
asmayabilirler- şudur: La ilahe illallah kelimesine davet; soyut olarak onu
dille ifade etme değildir. Durum bu olsaydı, Kureyş bunu kabul etmekten
kaçınmazdı. Onun anlamı bu kelimenin gereğini yerine getirmektir. Onun gereğini
yerine getirmek, eski hükmü tümüyle değiştirmeyi uzun süre müşrik devletlerin
üzerinde yaşadığı sistemi bütünüyle değiştirmeyi gerektirir. Çünkü bu kelimeye
davet etmek, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeye davettir. Rasulul-lah'ın (s.a.v.)
Kureyş'i bu kelimeye davet edip te Kureyş'in bundan dolayı onu bağlamak, sürgün
etmek ve ülkeden çıkarmaya yeltenmelerinde anladıkları anlam bunun
aynısıdır.Herkesçe bilinen bir şeydir ki, bu dönemde Rasulullah (s.a.v.) onlara
kılıç çekmemiş ve onlara taş kaldırmamıştır. Bu davetten Önce ise onlar nezdinde
yeryüzünde ondan daha sevimli ve daha emin -mutlak olarak- yoktu.Burada şu soru
akla gelir. Bu düşmanlığı o mu başlattı, yoksa Kureyşliler mi başlattı? Cevap
gayet açıktır. Konunun daha iyi anlaşılması için şu adamın misalini düşün:
Kavminde iyi şahsiyetli ve büyük konumu olan bir adam devlet başkanına giderek
ona şöyle der: "Hükmettiğin hükümler batıldır. Halkı kendisiyle yönettiğin
yanındaki beşeri hükümler halka uygun değildir. Benim yanımda sana ve
bağlılarına yarayacak bir hüküm ve sistem var. Bunu kabul et. Eğer bunu kabul
etmezsen, bu halkı davet etmeme müsaade et!" Sizce başkan nezdinde bu adamın
akıbeti ne olacak? Eğer bunu tutuklar veya öldürürse hangisi bunu başlatmıştır?
Cevap yine açıktır. Cihadın durumu da tıpkı bunun gibidir.
Şer'i
anlamıyla savunma
Şer'i anlamda savunma, onların
bizim ülkemize girmelerini beklememiz değildir. Anlamı, onları önce İslam'a
davet ederiz. Bunu kabul etmezlerse teslim olmaya davet ederiz. Bunu da kabul
etmezlerse onlarla savaşırız. Burada ayrıca tafsil var. gğer onların cihaddan
kasıtları savaşsa bu, cihadın tümü değil bir parçasıdır. Ammı ıtlak hususu
irade babmdandır. Bu noktada kendileriyle beraberiz. Savaş savunmadır. Bunu
ancak büyüklük taslayanlar tartışır. Çünkü onlar İslam'ı kabul etmez, teslim
olmayı da kabul etmezlerse o zaman onlar savaş konumundadırlar. Bu ya bizlere
karşı silah kaldırıp savaşı başlatarak fiili olur, ya da kuvvetle yani hükümde
olur. O da onlarin savaşa hazır ve nazır olmaları anlamındadır.Her iki durumda
da bizler savunma pozisyonundayız. Tabir olarak buna 'savunma savaşı1
denilebilir. Bu da haktır. Pratik de bunu gösteriyor. Ancak cihad her zaman
savunmadır denilemez.
0 yorum:
Yorum Gönder