08:56
0

Cihadın tanımı, delaleti ve güzellikleri


Lügatta cihad, düşmanla savaşmak, söz ve fiili olarak tüm güç ve kuvveti ortaya koymaktır.[25]Allah yolunda cihad etti veya bir işte ictihad etti de­mek, amaca ulaşmak veya o çalışmanın nihayetine varmak için tüm güç ve kuvvetini sarf etmektir.Cihad: Çaba sarfetmek veya vuruşmaktır. Ancak, hak yo­lunda savaşmaya tahsis olmuş bir kelimedir.[26]Cihadın tanımında tüm lügat kitapları bu yolu izlemiştir. Dolayısıyla fazla nakil yapmaya gerek yoktur.

 

Kur'an ve Sünnette Cihadın Delaleti:


Cihad, güç ve kuvvetin tümünü harcamaktır. Allah'a davette muhatabın durumunun gerektirdiği -beyan ve hüc­cet gibi- sabır ve meşakkatlere tahammül etmektir. Malı har­camaktır. Yahut kılıç ve dille veya kendisiyle cihad edile­bilecek her şeyle, her zaman ve her yerde savaşmaktır. Tüm bunlar Kur'an ve Sünnet'te en güzel şekliyle açıklanmıştır. Allah (cc.) şöyle buyuruyor:Allah yolunda hakkıyla cihad edin."    (Hac: 22/78) Bu ayette Allah (cc.) kendisiyle cihad edilecek şeyleri mübhem bırakmış ki, tüm cihad aletlerini kapsasın. Allah (cc.) başka bir yerde şöyle buyuruyor: "Ounla oniara karşı büyük bir cihadla cihad et. (Furkan: 25/52)Onunla"dan kasıt Kur'an'dır.Sünnete gelince, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:Mallarınız, canlarınız ve dillerinizle müşriklerle sa­vaşınız.[27]Buradan hareketle seri anlamıyla cihad, kimi ilim ehli­nin anladığı "sadece savaş" anlamından çok daha genel ve kapsamlıdır. Öyle ki, söz konusu alimlerin bu anlayışından dolayı bazı müsteşrikler İslam'a dil uzatmış ve İslam'a sal­dırmışlardır. Halbuki savaşmak cihadın bir bölümüdür. Bu da tedavi için dağlama cinsinden ancak zaruret halinde ve ihtiyaç duyulduğunda kullanılır. Bunun en büyük delili Ra-sulullah'm (s.a.v.) ordu veya seriyye komutanına yaptığı şu Öğütlerdir:Düşmanın olan müşriklerle karşılaştığında onları üç şeye davet et. Bunlardan hangisi kabul etseler, sen de onlardan onu kabul et ve onlardan el çek. Şayet onlar hiç­birini kabul etmezse o zaman Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş.[28]Bu nebevi tavsiyeden anlıyoruz ki, kafirleri delil ve hüc­cetle Allah'a (cc.) davet etmek her zaman kılıç ve mızrak­tan önce olmuştur.Burdan hareketle, savaşmak İslam düşmanlarının lanse ettikleri gibi bir vahşet, barbarlık ve ahmaklık değil, akıllı insanların nazarında güzel bir haslettir. Onlar cihadın fert ve toplumun ilacı olduğunu anlamıyorlar. Bireyi küfür hasta­lığından İslam'ın sıhhat ve afiyetine çıkararak tedavi eder. İnsanlığı yok edici, parçalayıcı hastalık şüphesiz küfürdür. Bunun tam ve mükemmel ilacı da İslam'ın ta kendisidir.Toplumu da, ondaki fesad maddesini kopararak ve top­lumdaki zulümü kaldırarak tedavilerin çoğalmasını sağlamak onları güçlendirmektir. Kafirlerse yeryüzündeki fesa­dın kökü, zulmün kaynağı, yeryüzündeki sakinlerinden gü­venin, mutlululuğun kalkmasmdaki en büyük sebeptirler. Dolayısıyla İslam toplumu, onları ortadan kaldırmadan, güçlerini kırmadan Allah'ın şiarlarını Allah'ın toprağında ikame edemezler. İnsanlık toplumunda kafirin misali in­san vücudunda bir organın hastalığa yakalanması gibidir. Bu organın tedavisi merhem yağı veya ateş dağlamasıyla müm­künse bu yapılır. Dolayısıyla başka organlara da geçmemiş olur. Hastalığın başka organlara sıçramasından korkulursa diğer organlara muhafaza etmek amacıyla bu hastalıklı or7 gani ortadan kaldırmak / kesmek (bu kesme işlemi hastaya çok eziyet verse de) gerekir. Bu eylem akıllıca, güzel, hat­ta gereklidir. Bu durumda hiç kimse şunu iddia edemez: "Efendim bu, tedavide katılıktır, muamelede sertliktir, taş kalbliliktir" veya "hastaya karşı doktor tarafından bir mer­hametsizliktir" diyemez. İslam'da savaşın durumu da budur. . Bunu eleştirenlerin aynı zamanda bu tıptaki tedavi yöntemi­ni de eleştirmeleri gerekir.Ebu Abdullah Muhammed b. Abdurrahman el-Buhari(r.a) şöyle der:Cihad başkasında olan anlamından dolayı güzeldir. Çünki cihadda Allah'ın düşmanlarım ezmek ve İslam keli­mesini yüceltmek söz konusudur. Kafirin küfrünü -ki bu eş­yaların en kötüsüdür- terketmeye zorlayıp, en güzel olan îs-lam'a dönmesini sağlar. Savaşın kendisinde kafirleri yermek ve şehitleri övmek varsa da temelinde bu, insanlık yapısını bozuyor. Onun bünyesinde ıslah, ihya ve yüceltme var. Is­lah olması sonuç itibariyledir. Çünkü işler sonuçlarına gö­re değerlendirilir. Hacamat (kan aldırma) gibi. Şekil itiba­riyle ifsattır, ancak verdiği sonuç itibariyle ıslahtır. Sonra sa­vaş; İslam ehlinden kafirlerin şerrini def etmek içindir. Ka­firler Allah'ın dininin baş düşmanlarıdırlar. Bunların şerrini savaşsız defetmek mümkünse savaşa hemen el uzatıl­maz. Bu mümkün değilse, savaşa girilir.[29]İşte İslam'da cihad budur. İlk müslümanlar cihadı böy­le anlamışlar ve onu hakkıyla yerine getirmişler. Onlar ken­di aralarında cihadın savunma mı, saldırı mı olduğunu tar­tışmamışlar...!

 

Cihad Ne Saldırıdır Ne De Savunma:


Cihadı saldırı veya savunma şeklinde nitelemek doğru de­ğildir. Çünkü bu iki kelime İslam düşmanları tarafından it­hal edilmiştir. Bu iki kavramın anlamı cihadın anlamına zıttır. Saldırı, sözlükte başkasının haberi olmadan gafilken onun üzerine varmaktır.[30]Saldırıdan kastettikleri, bir devletin haksız yere bir baş-ka devlete saldırmasıdır. Rusya'nın daha önce Çekoslo­vakya ve sonra da Afganistan'a saldırısı gibi. Bu, İslam'ın yasakladığı bir şeydir. Dolayısıyla müslümanlara bu farz de­ğildir. Müşriklerin saldırı anlayışı işte budur.Savunma ise; bir devletin kendisine saldıracak olanlara ken­dini savunmasıyla sınırlıdır. Herhangi bir devlet ona saldır­maz ve sınırlarına saygılı olursa bu devlet onun en yakın dos-tu olur. Bunun ötesinde o devletin kafir veya mümin olması on­ları ilgilendirmez. Halbuki bu, İslam'ın evrenselliğine aykırı-dır. Çünkü İslam, Allah'ın dinidir. Onun bayrağını dünyanın dört bir yanına -ki dünya da Allah'ın toprağıdır- yaymak onun hak­kıdır. Bu yayma işlemi ya barışçı yollarla olur (her şeyden ön­ce yapılması gereken budur) veya teslim olmalarıyla sağlanır. Şöyle ki, aşağılanmış olarak cizyeyi verir ve hükmüne boyun eğerler. Onlar akidelerini tercih edip ona bağlandıkça akidele­rinde serbest bırakılırlar. İslam hiç kimseyi akidesini kabul etmesi için zorlamaz:Dinde zorlama yoktur. Hak yol, batıl yoldan ayrıl­mıştır. Kim tağutu inkar eder, Allah'a inanırsa, kopma­sı mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah, hakkıyla işiten, hakkıya bilendir.(Bakara: 2/256)Müsteşriklerin cihadın anlamında hata etmelerinde ya da yanıltmalarında garipsenecek bir durum yoktur. Asıl ga­ripsenen şey onları taklid eden, İslam'ı onlar gibi algılayan, onların bakış açısıyla bakan ve geçmişte ve halen cihadın ib-tidai değil de savunma olduğunu yazan İslamcı yazarların tavrıdır. Bundan da daha garibi, Kur'an'dan bazı ayetleri ge­tirip taşımadıkları anlamlan onlara yüklemeleridir. Şehid Seyyid Kutub'un bu insanlar hakkındaki sözleri oldukça isabetlidir:Kur'an ayetlerini bu dinin cihaddaki medoduna delil ge­tirip cihadın geçirdiği merhaleleri gözetmeyenler. Bu me­todun geçirdiği merhalelerin tabiatını her merhale ile ilgi­li değişik naslarm ilişkisini idrak edemeyenler.Evet bunu yapanlar büyük bir hata işliyorlar. Bu dinin metodunu sap­tırıcı nitelikte karıştırıyorlar. Naslara taşımadıkları nihai kaide ve prensipleri yüklüyorlar. Her nassi bu dindeki son kaideymiş gibi algılıyorlar. Ve onlar isimlerinden başka ni­telikleri kalmayan darmadağınık müslümanlarm ümitsiz realitelerinin baskısı altında kalmış kişilerdir- İslam'ın an­cak savunma için cihad ettiğini söylerler. Onlar bu dini metodundan uzaklaştırarak bu dine güzellik kattıklarını sa­nırlar.[31]Yazılanlardan anladın ki cihad genel anlamıyla ibtidaidir, başka da değil. Rasulullah'a (s.a.v) Kur'an öğretildikten sonra, inen surenin cihadı ilan etmiş olması konuyu daha da netleştirir:
"Ey elbisesine bürünen! Kalk ve uyar."(Müddesir: 74/1-2)Onunla kendilerine karşı büyük bir cihadla cihad et."                                                         (Furkan: 25/52)Dikkat edilmesi gereken husus -savunmacı kardeşler kulak asmayabilirler- şudur: La ilahe illallah kelimesine davet; soyut olarak onu dille ifade etme değildir. Durum bu olsaydı, Kureyş bunu kabul etmekten kaçınmazdı. Onun anlamı bu kelimenin gereğini yerine getirmektir. Onun ge­reğini yerine getirmek, eski hükmü tümüyle değiştirmeyi uzun süre müşrik devletlerin üzerinde yaşadığı sistemi bü­tünüyle değiştirmeyi gerektirir. Çünkü bu kelimeye davet et­mek, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeye davettir. Rasulul-lah'ın (s.a.v.) Kureyş'i bu kelimeye davet edip te Kureyş'in bundan dolayı onu bağlamak, sürgün etmek ve ülkeden çı­karmaya yeltenmelerinde anladıkları anlam bunun aynısıdır.Herkesçe bilinen bir şeydir ki, bu dönemde Rasulullah (s.a.v.) onlara kılıç çekmemiş ve onlara taş kaldırmamıştır. Bu davetten Önce ise onlar nezdinde yeryüzünde ondan da­ha sevimli ve daha emin -mutlak olarak- yoktu.Burada şu soru akla gelir. Bu düşmanlığı o mu başlattı, yoksa Kureyşliler mi başlattı? Cevap gayet açıktır. Konunun daha iyi anlaşılması için şu adamın misalini düşün: Kavmin­de iyi şahsiyetli ve büyük konumu olan bir adam devlet başkanına giderek ona şöyle der: "Hükmettiğin hükümler ba­tıldır. Halkı kendisiyle yönettiğin yanındaki beşeri hüküm­ler halka uygun değildir. Benim yanımda sana ve bağlıları­na yarayacak bir hüküm ve sistem var. Bunu kabul et. Eğer bunu kabul etmezsen, bu halkı davet etmeme müsaade et!" Sizce başkan nezdinde bu adamın akıbeti ne olacak? Eğer bu­nu tutuklar veya öldürürse hangisi bunu başlatmıştır? Cevap yine açıktır. Cihadın durumu da tıpkı bunun gibidir.

 

Şer'i anlamıyla savunma



Şer'i anlamda savunma, onların bizim ülkemize girme­lerini beklememiz değildir. Anlamı, onları önce İslam'a davet ederiz. Bunu kabul etmezlerse teslim olmaya davet ederiz. Bunu da kabul etmezlerse onlarla savaşırız. Burada ayrıca tafsil var. gğer onların cihaddan kasıtları savaşsa bu, cihadın tümü değil bir parçasıdır. Ammı ıtlak hususu ira­de babmdandır. Bu noktada kendileriyle beraberiz. Savaş sa­vunmadır. Bunu ancak büyüklük taslayanlar tartışır. Çünkü onlar İslam'ı kabul etmez, teslim olmayı da kabul etmezler­se o zaman onlar savaş konumundadırlar. Bu ya bizlere karşı silah kaldırıp savaşı başlatarak fiili olur, ya da kuvvet­le yani hükümde olur. O da onlarin savaşa hazır ve nazır ol­maları anlamındadır.Her iki durumda da bizler savunma pozisyonundayız. Ta­bir olarak buna 'savunma savaşı1 denilebilir. Bu da haktır. Pratik de bunu gösteriyor. Ancak cihad her zaman savunma­dır denilemez.
Sonraki Kayıt
Previous
This is the last post.

0 yorum:

Yorum Gönder